Buyrun size bu sefer de bir kısa hikaye, yazmayalı çok olmuştu aslında böyle hikayeler.
Ortaokul ve lise yıllarımda okulumuzun çıkardığı bir edebiyat dergisi vardı "Seher" adında, birkaç hikaye o dergi için, birkaç tane de kendim için yazmıştım.
Hatta ilk gençlik yıllarının hevesiyle bir de roman yazmaya başlamış ancak 30 sayfa kadar yazabilmiştim.
Neyse dönelim asıl konumuza, kıssa'dan hisse için kısa hikaye.
Kiralanacak diş aranıyor
Takvimler aylardan aralık ayını hem de bir ramazan aralığını, yıllardan ise herhangibir yılı gösteriyordu, önemi de yoktu aslında. Zaman ve mekan bağımsız bir ülkede yaşıyordu o.
Sabah uyandı, soğuktu evi, ne yakacak bir odunu vardı eski sobasında ne de cebinde ödeyecek para vardı doğalgaz faturası için.
İbrahim Ethem Hazretlerini hatırladı.
Bıraktığında tüm mal varlığını ve olmak için düştüğünde yollara İbrahim Ethem, karşılaşmış bir derviş ile.
Sormuş dervişe nasıl yaşadığını, derviş;
-Biz bulursak şükrederiz, bulamazsak sabrederiz. demiş
Bu laf üzerinde İbrahim Ethem de demiş ki.
-Bunu Belh'in kelbleri de yapıyor.
Derviş bozulmuş bu lafa ve o sormuş bu sefer de İbrahim Ethem'e nasıl yaşağıdını.
İbrahim Ethem;
-Biz ise bulursak dağıtırız, bulamazsak şükrederiz.
Bugün de şükretme günü dedi kendi kendine. Sahurda bir lokma yemiş ve niyet etmiş, şimdi de üstüne hırkasını geçirip dışarı çıkmaya hazırlanmıştı.
Kilitledi evinin kapısını ve çıktı sokağa.
Okuyordu üniversitede, üçüncü yılıydı ve bitirince mühendis olacaktı.
Cebindeki aylık akbil ile bindi otobüse ve tuttu kampüsün yolunu.
Sıradan bir gündü o gün üniversitede, öğleden sonra 15:00 gibi bitti o günkü dersleri, vardı henüz iftara daha 2 saat kadar.
Tekrar bindi otobüse evine doğru. Eve gidiyordu ama evinde iftarlığı yoktu orucunu açmak için. "Olsun" dedi kendi kendine ne de olsa bugün şükretme günüydü İbrahim Ethem Hazretlerine göre.
Tam evinin bulunduğu sokağa sapacaktıki mahellesinde, bir afiş ilişti gözüne mahellenin en haşmetli evinin kapısında.
"Kiralanacak diş aranıyor"
Şaşırdı afişe elbette, ne demek istiyordu acaba bu afiş diye onun gibi afişe bakan bir gence sordu. Maalesef gençte bilmiyordu hikmetini bu afişin.
İftara da az kalmıştı aslında.
Haşmetli evin kanatlı kapıları açıldı ardına kadar, içinden yaşlıca, ak sakallı biri çıktı ve buyur etti herkesi eve iftara.
O da girdi merakla bu haşmetli eve, zeytin ve hurma ile açtı iftarını, afiyetle yedi iftar sofrasındaki taamları.
Sonrasında mı ne oldu?
İftardan sonra çıkarken evden ak sakallı kişi bir altın para verdi ona ve dedi ki;
"Bu da dişinin kirası evladım, geldin evime, ortak oldun ikramıma, yoruldu ağzın yemek yerken, eh olsun karşılığı emeğinin"
Aynı şekilde o akşam o evde iftar eden herkese birer altın verdi ak sakallı kişi.
Kim bilir belki de o kişi İbrahim Ethem Hazretleriydi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder