25 Ocak 2010 Pazartesi

Bir kurufasülye bu kadar mı tatlı ve lezzetli olur? Çamlıca'da Çömlek

"Günaydın Etiler" yazımda da bahsettiğim gibi geçen hafta şirket dışı toplantıların yoğun olduğu bir haftaydı.
Perşembe günü çalıştığım şirketin bağlı olduğu holdingin Çamlıca'daki merkezinde, uzak doğudan gelen Taiwan'lı bir firma ile Türkiye Yatırım AjansInvest'in ayarladağı bir toplantı yaptık.
Toplantı saat 11:00'de başladı ve 1 saat sürmesi beklenirken yaklaşık 2 saate yakın bir süre ile 13:00'e doğru bitti. Toplantıya beraber katıldığım Nihat abi ile öğle yemeğinde ne yiyelim diye düşünürken, Nihat abi "gel sana kurufasülye ısmarlayayım." dedi.
Elbette böyle cazip bir teklife hayır diyemezdim.
Çamlıca'da Çömlek'e gittik. Öğle saati olduğu için kalabalık oldukça fazlaydı.
Karadeniz usülü kurufasülyesi ile meşhur bir lezzetli yer Çömlek. Biz de birer porsiyon kurufasülye sipariş ettik.


Kurufasülyenin ayrılmaz bir ahbabı olan pilavı da ekledik siparişe, benim tercihim yoğurt, Nihat abinin ise cacık oldu tercihi bu lezzetlerin yanına.
Kurufasülye suyu az, yoğun kıvamlı ve hafif tatlıcaydı ve bir kaşık kurufasülyenin damağınızda bıraktığı tat ise gerçekten kelimeler ile kolayca anlatılamayacak boyuttaydı. Pilav tane tane ve lapa olmadan pişirilmiş, yoğurt ise iyi mayalanmış ve kaşığı tam tamına dolduruyordu.
Kuru, pilav ve yoğurdu afiyetle yedikten sonra tatlı olarak da Laz Böreği söyledim.


Üzeri bol fındıklı geldi laz böreği, bu lezzeti de afiyetle yedikten sonra çaylarımızı yudumladık ve bu lezzetli yeri de yazılacaklar listesine ekleyerek Çömlek'ten ayrıldık.

24 Ocak 2010 Pazar

Günaydın Etiler

Geçen hafta yoğun bir toplantı takvimim vardı, bu toplantıların en sevdiğim yanı ise şirket dışında olmasıydı.
Salı günü (19 Ocak 2010) iş ortaklarımızdan olan Intel ile aylık pekakende pazarı değerlendirme toplantısını yaptık. Hem şirketimizden hem de Intel Türkiye ekibinden kalabalık bir grup ile pazardaki son durumu, rekabeti ve alacağımız aksiyonları değerlendirdik.
Toplantı sabahın ilk saatlerinde başladı ve öğlene kadar devam etti. Toplantı esnasında kahvaltı niyetine atıştırmak için Komşu Fırın'ın eşsiz lezzetleri diye gönül rahatlığı ile tabir edebileceğim kurabiyeleri, poğaçaları ve küçük pizzaları bize eşlik etti.
Tabii ki toplantının henüz yarısına gelmeden bu eşsiz lezzetler midelerimizdeki yerlerini almışlardı.
Bu yazımda Komşu Fırın'dan bahsetmeyeceğim. Çünkü oradaki lezzetleri ayrıntılı bir şekilde anlatmak için özellikle oraya gidip detayları kaleme alacağım.
Toplantımız saat 12 sularında bitmiş ve birçok konuyu sonuçlandırmıştık. Toplantı ekibinin bir kısmı ajandalarındaki başka toplantılara gitmek için ayrıldılar. Benimde içinde bulunduğum diğer kısım ise toplantı sonrası sohbetimize öğle yemeğinde devam etmeye karar verdik. Yemek için Intel'deki temsilcimiz Gürkan, Günaydın Kebap Restaurant'ı önerdi ve biz de itiraz etmeden memnuniyetle kabul ettik.
Her ne kadar az yemeğe karar versek de o gün masadan fazlasıyla doyarak kalktık.
Neler mi yedik o gün?
Öncelikle başlangış olarak her kebap restaurantının klasiği tulum peyniri, tereyağı ve sıcak lavaş (fakat öyle balon gibi şişen büyük olanlarından değil, küçük ve mütevazi boyutlarda olan) geldi masaya. Turşu eşlik etti onların yanına.
Salata olarak da gavurdağı seçtik ortaya. Fındık lahmacun ise başlangıç olarak tabaklarımızda yerini çoktan almıştı bile biz sohbet ederken.
Ana yemek olarak tek bir lezzet seçmedik.
Sırasıyla;
Döner,


Kuzu çöp şiş,


ve Adana Kebap,


geldi masaya ve biz de afiyetle yedik.

Aslında tatlı için midelerimizde yer kalmasa da tatlıyı eksik etmedik o gün tabadığımızdan ama ben maalesef tatlının fotoğrafını çekmeyi eksik ettim.
Bol kaymaklı katmer ve akabinde tam kıvamında demlenmiş çay ile hem yemeği hem de sohbeti bitirerek ayrıldık.

Evde biftek, hem de arkadaşın evinde

Yaklaşık 1,5 yıl kadar önce şirketimize yeni gelen satış ve pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı nam-ı diğer satış ve pazarlama koordinatörü ile tanışma toplantısını Muftak Sanarları Akademisinde (MSA) yapmıştık.
O gün İtalyan mutfağından fesleğenli kum midyesi eşliğinde lingunie, Floransa usulü biftek ve creme di espresso lezzetlerinin nasıl yapıldığını öğrenmiştik ve özellikle biftek benim tekrarlayarak evimde de yaptığım ve afiyetle yediğimiz bir lezzet oldu.
Bu blogu arkadaşlarım arasında paylaşırken kadim dostlarımdan İbrahim Erden bizi evine davet ederek, blogum için yazacağım bir lezzeti de beraber yapmayı teklif etti. Yaptığımız lezzet biftek oldu.
Bu lezzetli bifteki İbrahim ve eşi Zeynep daha önce evimin mutfağında afiyetle yemişlerdi.
Hafta içi yoğun bir şekilde iş ile iştigal eden kişiler olduğumuz için cumartesi akşamını biftek keyfine ayırdık.
İbrahim sağolsun verdiğim listedeki tüm malzemeleri eksiksiz olarak almış, biftekleri bir gün öncesinden zeytinyağı, soğan ve kekikle marine etmişti. Et tercihi antrikot olmuştu İbrahim'in.
Biftek yapmanın püf noktasının kilitleme tabir edilen eti tavada yüksek ateşte her iki tarafını da iyice kızartarak suyunu içinde hapis etme olduğunu öğrenmiştim MSA'da.
Kremalı mantar sosu ete güzel bir lezzet katacağından önce sosu hazırlamak ile başladık. Mantarların kabuklarını soyma işini ise eşlerimize verdik.
Mantarları soyduktan ve iyice yıkadıktan sonra birkaç parçaya bölüp blender kabına 1 kutu (sanırım 200 ml) krema ile birlikte koyup blender ile iyice karıştırın. Daha sonra varsa sos tavasına yoksa derin bir tavaya koyarak ısıtmaya başlayın ve sos koyulaşana kadar ısıtmaya devam edin.
Sos ısınırken istediğiniz kadar tuz ilave edebilirsiniz. Fakat ben tuz ilave etmek yerine yarım kalıp etsuyu koyuyorum.
Biftek'in yanına garnitür olarak ise farklı alternatifler deneyebilirsiniz. Pilav, biftek ile iyi bir ikili oluşturur. Süt ve tereyağı ile hazırlanmış patetes püresi de hiç fena olmaz.
Benim tercihim ise genelde sebze sote oluyor. O akşam İbrahim'lerde de sebze sote yaptık bifteğin yanına. Sebze sotenin nasıl yapıldığını yazmayacağım ve nasıl yapıldığının detaylarını bloğumdaki daha önce yazdığım başlıkta bulabilirsiniz.
Evet şimdi gelelim asıl lezzete. Biftek.
Öncelikle iyi biftek almalısınız. Eğer mahalle kasabınız varsa kasaptan eğer yok ise etlerinin tazeliğine ve lezzetine emin olduğunuz bir marketten kişi başı 200-250 gramlık parça et alarak başlayın.
Ama sakın eti dövdürmeyin, özellikle kasaplar eti dövmeyi ve inceltmeyi çok seviyorlar. Eyüp'te devamlı alışveriş yaptığım kasabı eti dövmeden vermesi için zor ikna etmiştim zamanında.
Marketlerde marine edilmiş olarak da biftek satılıyor ama ben asla tercih etmiyorum.
Bifteği mümkünse en az 1 gün önceden alın. Her parçayı iyice zeytinyağı ile yağladıktan sonra geniş bir kaba yatırın. Üzerine kekik, fesleğen koyun ve severseniz kuru soğanı küçük parçalar halinde keserek et ile iyice yoğurunki soğanın lezzeti ete de geçsin.
Teflon tavayı iyice kızdırın ve az bir miktar zeytinyağını tavada kızdırın.
Tava iyice kızdıktan sonra biftek parçalarını tavada kızartın, burada önemli olan her iki tarafıda eşit miktarda ve iyice kızartmaktır. Bu işleme yukarıda da bahsettiğim gibi kilitleme deniyor. Kilitleme esnasında bifteğe dilediğiniz kadar tuz mümkünse deniz tuzu ekin.
Biftekleri kilitledikten sonra tavada kızartmaya devam edebilirsiniz isterseniz de fırında pişirebilirsiniz. Fırında pişirecekseniz orta ateşte (170-180 derece) 15 dakika kadar pişirin.
Eğer tavada kızartacaksınız eti ne kadar yumuşak veya sert istediğinizi belirlemek için kolay bir yol var.
Baş parmağınız ile işaret parmağınızı birbirine değdirin, bu esnasa baş parmağınızın elinizle birleştiği kısma dokunun. Bu kısmın sertliğine göre pişirme derecenizi belirleyebilirsiniz.
Az pişmiş -> Baş parmak ile işaret parmağı
Orta pişmiş -> Baş parmak ile orta parmak
Orta-çok pişmiş -> Baş parmak ile yüzük parmağı
Çok pişmiş -> Baş parmak ile küçük parmak
Şimdi gelelim o akşamki lezzetin fotoğrafına, buyrun afiyet olsun.



O akşam Zeynep'in elinden çıkma başka lezzetlerde vardı tabii ki masada.
Neler mi?
Zeytinyağlı Enginar (Bakla ile)
Közlenmiş Patlıcan Salatası
Bol yeşillikli mevsim salata (taze mısır ile)





12 Ocak 2010 Salı

Yakında bu sayfalarda...

Hani karşılaşırsınız ya birçok yerde, tv'de, sinemada, billboarlarda,
Ben de pek yeni olan bu sayfalarım için bir yakında listesi yayınlayayım dedim.
Sıralaması listedeki olmayabilir.

PEK YAKINDA BU SAYFALARDA...

. Kiralanacak diş aranıyor
  Kıssa'dan hisse için kısa hikaye

Hafiflemek için hafif yemek

Her ne kadar "Can boğazdan gelir.", "Atın ölümü arpadan olsun." diye söylense de, ağır yemekler yemek bir de bu yemekleri çokca yemek herkeste gramaj hatta kilogramaj sorunlarının en büyük nedeni oluyor malumunuz.
Geçtiğimiz haftasonu ben ve eşim Cumartesi gecesi dışarıda limitin kendimiz olduğu bir promosyona kanarak kana kana pizza yediğimiz için pazar akşamı hafif birşeyler yapmaya ve yemeye karar verdik.
Hafif bir lezzet için sebze her zaman doğru seçenek olmuştur. Eşimle iş bölümü yaptıktan sonra pazar akşamı yiyeceğimiz hafif lezzetin sebze kısmını ben üstlendim, sebze ile birlikte yiyeceğimiz pilav kısmını ise eşim üstlendi.

Önce tereyağlı pilavdan başlayalım, okuduktan sonra siz "hem hafif bir lezzet diyorsun hem de tereyağlı pilavı anlatıyorsun. Bu ne perhiz bu ne pilav?" diyebilirsiniz ama olsun, dengeli (bir kısmı hafif bir kısmı ağır) olmak her zaman iyidir.
Pilav yapmanın püf noktası elbette pirinç ve su oranını iyi ayarlamaktan geçiyor, eşimin altın oranı 2 bardak pirince 2,5 bardak su, ayrıca pirinçleri kavuracak mısınız yoksa haşlayacak mısınız bu da önemli bir etken.
Eşim pirinçleri sıcak suda haşlayarak başlıyor pilav yapmaya. 2 bardak taşları ayıklanmış pirinci derin bir kaba koyarak üzerine pirinçleri kaplayacak kadar kaynamış suyu döküyor ve bir süre bekliyor.
Bu sırada geniş ve derin olmayan bir tencereye tereyağını, bir miktar et suyunu ekliyor ve orta ateşin üzerine koyuyor. Suda bekleyen pirinçleri süzdükten sonra tencereye alarak 2,5 bardak suyu da ekliyor, biraz karıştırdıktan sonra pirinçlerin iyice suyu çekmesine kadar pişirmeye devam ediyor. Pirinçler suyunu iyice çektikten sonra ateşi kapatıp pilavı dinlendirmeye bırakıyor. İşte size lezzetli bir pilav.
Bu arada ilginç bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum.
" Sizce 1 çay kaşığına kaç pirinç sığar?
100 tanenin üzerinde sığıyor, isterseniz deneyebilirsiniz."

Şimdi gelelim o akşamın hafif lezzetine, aslında bu lezzeti bir yan yemek olarak özellikle etlerin yanında da yiyebilirsiniz, gayet tamamlayıcı bir lezzet.
Sote yaptım sebzeleri o akşam hafif yemek adına hafiflemek için.
Taze sattıklarına emin olduğunuz bir marketten veya artık çok da kalmayan bir mahalle manavından, havuç, kabak, kırmızı ve yeşil biber, sarımsak alın.
Önce sebzeleri hazırlayarak başlayın, kabakların ve havuçların kabuklarını soyarak elinizin küçük parmağı boyutlarında kesin. Biberleri de içindeki çekirdekleri çıkardıktan sonra halka şeklinde kesin. Birkaç diş sarımsağın dış kabuklarını çıkarıp küçük parçalar halinde doğrayın.
Bu hazırlıkları yaptıktan sonra varsa bir vog tavayı yüksek ateşe koyun ve bir miktar zeytinyağını kızdırın.
İlk önce havuçları tavaya atın ve yumuşamaya başlayana kadar havuçları soteleyin. Havuçtan sonra sırayla sarımsağı, biberi ve kabağı ekleyerek tavada soteleyin.
Bu kadar anlattıktan sonra bir fotoğraf ile gelinen durumu göstermekte fayda var. Bu fotoğraf tam bir renkler cümbüşü gördüğünüz gibi, kırmızılar, yeşiller, turuncular, sarılar. Sotenin bu hali bile iştah açıyor.




Baharatlar her zaman lezzete lezzet katar, karabiber ise yemeklerin vazgeçilmezidir. Sotelemeye devam ederken istediğiniz kadar karabiberi de ekleyin ama ben ayrıca bir miktar kimyon da ekliyorum ki karabiber ve kimyon ikilisi damak tadına iyi hizmet ediyor.

Kararınca soteledikten sonra bu lezzeti servis edebilirsiniz.




Yukarıdaki fotoğraftan da farkedeceğiniz gibi özenerek yaptığınız bir yemeğin sunumu da önemli oluyor. Soya soslu tavuk'un servisi ve fotoğrafı acemiceydi kabul ediyorum.
Fakat bu lezzetin servisinde, dostum ve taze bir baba olan Hakan'ın önerisi ile beyaz bir servis tabağı kullandım.
Bu tabaktan biraz bahsetmek istiyorum tam da burada. Eşimin çeyizinde bulunan yemek takımından bir tabak, "İstanbul Porselen" markası ve 35 yıllık bir takımın parçası. Artık "İstanbul Porselen" adlı bir marka yok ama bulabilirseniz müzayedelik olarak değerlendiriliyor. Tabağın kenarındaki süslemeler altın yazdızlı ve eşim bu takıma gözü gibi bakıyor.
Sonuç olarak lezzetli yerim evimin mutfağında size bir lezzet daha anlatıverdim beğeneceğinizi umarak.

8 Ocak 2010 Cuma

Bahçelievler'de balık

İstanbul ve balık her zaman cezbedici bir ikili olmuştur. Kış ayları özellikle mevsim geçişleri balık için ideal zamandır der babam. Balık alırken gözlerine ve solungaçlarına bakacaksın taze mi yoksa buzhane balığı mı diye de ekler her zaman.
Evde balık yapmayı herkes tercih etmeyebilir çünkü balık kızartma yapacaksanız mutfağınızda iyi de bir havalandırma yoksa, tüm ev hatta apartmanın koridorları dahi balık kızartması kokar ve bu koku en az bir gün ayrılmaz evinizden ve apartmanınızdan.
Dışarıda balık yemek, hem koku hem de hazırlık derdinden kurtarır sizi, lakin bu seferde dışarıda yemeğe ayıracağınız bütçe önemli olacaktır.
Balık restaurantlarının fiyatları İstanbul'da hele boğaz kıyısında ise herkese ve her keseye uymayabilir.
Ama size mütevazi ve bir o kadar da lezzetli bir yeri anlatmak istiyorum. Maalesef o akşam yanımda fotoğraf makinem olmadığı için yediklerimizi fotoğraflayamadım sadece yazdıklarımla anlatacağım. Bu yeri arkadaşım önermiş ve beraber gitmiştik. Bu hafta salı günü eşim Evrim, arkadaşım Barış ve eşi Esin ile birlikte tekrar gittik bir akşam yemeği için.
Bu lezzetli yerin adı Seyran Balık Lokantası, adresi ise Bahçelievler Çalışlar caddesi, Celal Nuri sokağının başı.
Seyran'ın girişinde balık da satılıyor büyükçe bir tezgahta, isterseniz alıp evinize de götürebilirsiniz.
Bu lezzetli yerin içi sade dekore edilmiş. Birkaç merdiven ile zeminden yukarı çıkıyorsunuz lokanta kısmı için.
Her balık lokantası, restaurantında olduğu gibi balık öncesi başlangıç, ara sıcak ve mezelerinizi görerek seçebilirsiniz.
Biz o akşam ortaya duble bir mevsim salata, karides güveç ve benim vazgeçilmezim kalamar tava söyledik. Salata gerçekten güzel hazırlanmış, zeytinyağı ve ekşisi dengeli bir şekilde ayarlanmıştı. Kalamar ise tazeydi ama güveçte karides geldiğinde masanın hakimi oldu diyebilirim. Güvecin sıcaklığıyla karidesleri ve mantarları saran sos hala kaynamaktaydı.
Ekmeği kaynayan sosa bandırıp ekmekle birlikte güveçten bir parça karides ve yanına da bir parça mantarı iliştirip ağzınıza attığınızda sizi kucaklayan lezzetin tarifini burada kelimelerle anlatmam pek mümkün değil.
Balık olarak ise ben, eşim ve Barış için levrek fileto ızgara, Barış'ın eşi için de hamsi tava söyledik. Levrekler ızgarada tam kıvamında pişirilmiş olarak bir kayık tabakta limon ve roka ile servis edildi. Roka balığın yanında vazgeçilmez bir yeşilliktir ama oldum olası ben ısınamadım rokaya.
Seyran'da alkollü içki satılmadığını belirtmek istiyorum. İçecek olarak da kolalar yemeklerimize eşlik etti.
Bu güzel yemeği ince çekilmiş antep fıstığı ile pişirilmiş irmik helvasının üzerine kaymaklı dondurma ile tatlandırarak bitirdik.
Çaylarımızı yudumlayıp uzunca sohbet ettikten sonra da bir sonraki buluşmanın ve yemeğin sözünü vererek ayrıldık.

Bu yemek kaça TL'ye çıktı peki. Herşey dahil 4 kişi için toplam 123 TL ödedik. Düzeltiyorum Barış ödedi. Kesene bereket dostum Barış.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Svickova

Hani derler ya “İşi gereği eşim çok geziyor.”, eşim de bu lafı benim için çokca sarfediyor. Bilişim sektöründe çalışıyorsanız ve de tedarikçiler ile ilişkileri siz yönetiyorsanız, yurtiçi ve yurtdışı geziler sizin yakanızı da bırakmayacaktır.
Sektörün önde gelen firmalarından biri olan Datateknik’in Bireysel Pazarlama Müdürü olarak ben de Evliya Çelebi ile belki aşık atamam ama hatırı sayılır şekilde seyahate çıkıyorum. Gün itibariyle mütevaziliğe kaçmadan rahatça söyleyebilirim ki ikinci pasaportumun iki vize sayfası kaldı.
Geçen yıl 22-24 Nisan tarihleri arasında Intel’in her yıl düzenlemiş olduğu “Intel Solution Summit 2009”a katılmak üzere şirketimizden kalabalıkça bir grup Prag’a gitmiştik. Prag ile ilgili uzunca yazmayacağım ama gerçekten görülmesi gereken şehirler listesi yapıyorsanız, Prag’ı listenize eklemeyi unutmayın.
Intel’in zirvesi 24 Nisan’da bitmesine rağmen biz seyahatimizi bir gün daha uzatarak şehiri gezmeye vakit ayırdık. Şehir gezisi gününde geç kahvaltı edenler arasında olduğum için saat 12’ye gelmesine rağmen henüz acıkmamıştım fakat benim ekibimde çalışan ve bu seyahatte aramızda olan Oğuzhan vakit kaybetmemek için kahvaltı edemediğinden aç ve bitap bir şekilde kahvaltı edecek yerleri kontrol ediyordu.
Otelden çıkıp şehiri yürüyerek gezerken “Old town square” birebir çevirisi ile “Eski şehir meydanı”na geldik.
Güneşli ve ılıman bir hava hakimdi şehire, meydanın birçok yerinde masalar kurulmuştu restaurantlar tarafından. Oğuzhan için kahvaltı vakti geçtiği, bizim için de henüz öğle yemeği vakti gelmediği için meydandaki masalardan birine iliştik, biz birşeyler içmeye, Oğuzhan’ın da açlığını gidermesine karar vererek.
Biz içeceklerimizi sipariş ederken Oğuzhan’a da Çek mutfağının en bilenen yemekleri arasında olan Svickova sipariş ettik.

Bu yemek çok iyi terbiye edilerek pişirilmiş dana etinin alışık olmadığımız bir tarzda sunulması ile ilginç bir lezzetler bütünü haline geliyor. Bu lezzet karşısında ikinci tabağı da sipariş ederek ön öğle yemeğimizi de yemiş olduk.
Kayık tabakta servis edilen Svickova’nın ana bileşenlerden biri (eh bilişim sektöründen biri yemek anlatır ve tarif ederse, kendi sektöründe sıkça kullanılan ifadelere yer verir.) dana eti olmakla birlikte tabağın alt kısmı tamamen sos ile kaplanıyor. Dana eti bu sos içinde yüzüyor diyebiliriz. Ayrıca kabukları alınmış somun ekmek dilimleri de ete eşlik ediyor, krema ve kuşburnu reçeli bu yemeğin en ilginç tatları ayrıca.
Et yemeğinde reçelin ve kremanın bulunmasını garip karşılayabilirsiniz fakat aç olmamama rağmen bu lezzetli yemeği gerçekten lezzetli bir yer olan Prag Eski Şehir meydanındaki bir restaurantta yemek ayrı bir zevkti benim için.

O gün bu erken öğle yemeğinden sonra gecenin ilerleyen saatlerine kadar Prag şehrini gezmeye devam ettik ve yorgun olarak otelimize geldik. Ertesi gün ise İstanbul’a yani hayatımdaki en lezzetli yerleri barındıran şehire döndük.



3 Ocak 2010 Pazar

Soya Soslu Tavuk

Listenin başından yani evimin mutfağından size ile lezzetli yemek. Bir iş arkadaşımdan öğrendiğim tarifle yaptığım SOYA SOSLU TAVUK.

Çok basit bir yemek aslında, öyle madde madde içindekileri saymaya gerek yok. Kaç kişilik yapmak istiyorsanız, her iki kişi için bir tavuk göğüs eti yeterli. Aldığınız yere göğüs etinin biftek gibi kestitirseniz iyi olur, yoksa evde biraz uğraşırsınız.



Öncelikle tavuk etini "julyen" olarak kesmelisiniz. Yani ince dilimler halinde kesin. Vog tavanızı ocağın üzerine koyun ve yüksek ateşte ısıtın. Vog tavanız yok ise teflon herhangibir tava da kullanabilirsiniz. Vog tavanız ısınırken birkaç diş sarımsağın kabuklarını soyun ve küçük parçalar halinde iyi doğrayın. Bu doğrama esnasında elleriniz sarımsak kokarsa dert etmeyin, çaresi var. Muftağınızdaki lavabonun evyesi çelik ise ellerinizi evyeye iyice sürerek sarımsak kokusundan kurtulabilirsiniz.



Vog tava iyive ısındığında bir miktar zeytinyağını tavaya döküp, yağı kızdırın. Kestiğiniz tavuk etlerini kızgın tavaya atıp sotelemeye başlayın. 5 dakika kadar soteledikten sonra sarımsakları tavaya ilave edin. Tavuk etleri su salacaktır, suyunu çekene kadar sotelemeye devam edin ve bu esnada soya sosunu ilave edin. Soya sosu tuzlu olduğunda dikkatli bir şekilde kullanın. Ben bu tarifi ilk denediğimde sosu fazla kaçırdığımdan bol tuzlu bir tavuk eti yedik.


Ben "Kühne" soya sosunu kullandım bu tarifi yaparken. Aslında marketlerde tuzu az soya sosları da bulunuyor. Alırken dikkat edebilirsiniz.


Soya sosu tavuk etlerinin rengini koyulaştıracaktır. Etler soya sosunu iyice çekene kadar sotelemeye devam edin ve piştiğine emin olduğuzda servis edebilirsiniz.


Bu tarifin yanına birçok şey ekleyip zenginleştirebilirsiniz. Makarna veya pilav ile güzel olur, her ikisini de denemiştim, fakat bu sefer patates püresi ile servis yaptım ve eşim Evrim, büyük oğlum Burak ve hatta 1.5 yaşındaki küçük oğlum Arda ile bu lezzetli yemeği, bir o kadar lezzetli bir mekan olan evimizin mutfağında yılbaşı gecesi yedik.



Bu tarifi öğrendiğim iş arkadaşım Cengiz'e de teşekkürlerimi iletiyorum.

LEZZETLİ YERLER, LEZZETLİ YEMEKLER

En lezzetli yemekleri yediğiniz yer neresi hayatınızda. Evimin mutfağı benim lezzetli yerler listemin başında geliyor. Belki sizin de öyledir.

Bu sayfada başlıkta da bahsettiğim gibi lezzetli yemekleri yiyebileceğiniz yerleri de bulacaksınız, lezzetli yemeklerin nasıl yapıldığını da, bazen de bir lezzet hikayesi okuyacaksınız.